30 Ekim 2013 Çarşamba

hiçbir şey istemiyorum.



"Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı. Düşünüyorum: Elimizden ne yapmak gelir? Hiç!.. Milyonlarca senelik dünyada en eski şey yirmi bin yaşında... Bu bile biraz palavralı bir rakam. Geçen gün bizim felsefe hocasıyla konuşuyordum. Lafı gayet ciddi tarafından açtım ve ‘hikmeti vücudumuzu araştırmaya çalıştım. Dünyaya ne halt etmeye geldiğimiz sualine o da cevap veremedi. Yaratmak zevkinden, hayatın bizatihi bir hikmet olduğu hakikatinden dem vurdu, fakat çürük. Ne yaratacaksın? Yaratmak yoktan var etmektir. En akıllımızın kafası bile bizden evvelkilerin depo ettiği bir sürü bilgi ve tecrübenin ambarı olmaktan ileri geçemez. Yaratmak istediğimiz şey de bu mevcut malları şeklini değiştirerek piyasaya sürmekten ibaret. Bu gülünç iş bir insanı nasıl tatmin eder bilmiyorum. Bize ziyasını beş bin senede gönderen yıldızlar varken, en kabadayısı elli sene sonra kütüphanelerde çürüyecek ve nihayet beş yüz sene sonra adı unutulacak eserler yazarak ebedi olmaya çalışmak, yahut üç bin sene sonra, kolsuz bacaksız, bir müzede teşhir edilsin diye, ömrünü çamur yoğurmak ve mermere kalem savurmakla geçirmek bana pek akıllı işi gibi gelmiyor.” 

Ömer
İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

29 Ekim 2013 Salı

Cumhuriyet Bayramı Özel - Kıssa




Chu adlı feodal devlette, yaşlı bir adam maymunları emrinde tutarak hayatta kalmıştır. Chu halkı onu ju gong, (maymun efendisi) olarak adlandırmıştır.

Yaşlı adam, her sabah maymunları bahçesinde toplar ve en yaşlı olanına liderlik yapmasını ve diğerlerini çalılardan ve ağaçlardan meyveler toplamak için dağa götürmesini emrederdi. Her maymunun topladığı meyvelerin onda birini yaşlı adama vermesi kural idi. Vermeyenler, acımasızca dövülürdü. Tüm maymunlar şiddetli şekilde acı çekiyorlar, fakat şikayet etmeye cesaret edemiyorlardı.

Bir gün, küçük bir maymun diğerlerine sorar : Çalılık ve ağaçlardaki tüm meyveleri yaşlı adam mı dikti?
Diğerleri yanıtlar : Hayır, onlar doğal olarak yetişir. 
Küçük maymun tekrar sorar : Meyveleri yaşlı adamın izni olmadan toplayabilir miyiz? 
Diğerleri yanıtlar : Evet, yapabiliriz. 
Küçük maymun devam eder : O halde, neden yaşlı adama bağımlıyız, neden ona hizmet ediyoruz?

Küçük maymun henüz cümlesini bitirmeden, tüm maymunlar aniden aydınlandı ve uyandılar.
Aynı gece, maymunlar yaşlı adamın uyuduğunu gördükten sonra, içinde tutuldukları kampın tüm çitlerini yıktılar ve kampı tamamen yok ettiler. Ayrıca, yaşlı adamın deposundaki meyveleri alarak ka- yıplara karıştılar ve bir daha da dönmediler. Yaşlı adam sonunda açlıktan öldü.

Yu-li-zi der ki, dünyadaki bazı insanlar halklarını adil ilkelerle değil, hilelerle yönetirler. Onlar da aynen maymunların efendisi gibi değil midirler? Onlar sersemliklerinin farkında değildirler. 

Halkları aydınlandığında, onların hileleri artık işe yaramayacaktır. 


Hikaye: Yu-li-zi
Aktaran: Liu Ji (1311-1375)
Tercüme: Sidney Tai

20 Ekim 2013 Pazar

Mağlup yok




"Yeni Gine'nin iç kısımlarında yaşayan halklar misyonerlerin futbol oynadığını görüp, bu oyunu büyük bir hevesle benimsemişlerdi. Ama iki takımdan birinin galibiyeti yerine iki takımın da galibiyet ve mağlubiyet sayısı eşit oluncaya kadar maç yapmaya devam ediyorlardı. Oyun bizdeki gibi, bir taraf galip gelince değil, iki tarafın da mağlup olmadığı kesinleşince sona eriyordu."



Modern Dünyanın Sorunları Karşısında Antropoloji
Claude Levi-Strauss

az öz

13 Ekim 2013 Pazar

Tiyatro mu futbol mu? Albert Camus

Bir arkadaşı Albert'e sorar;

Arkadaş: Albert diyelim ki seçmek zorundasın tiyatro mu futbol mu?


Albert C:

"Hiç tereddütsüz futbolu seçerdim. Futbol bir düdükle başlar, bir düdükle biter. Halbuki hayat zamansız bir doğumla başlar ve ansızın ölümle biter.
Ne zaman doğup ne zaman öleceğinizi bildiğiniz bir hayat düşünün. Bu hayatı basit ve sade yaşamak istemez miydiniz? Böyle bir hayatta öncelikleriniz gün gibi berrak olmaz mıydı?


11 Ekim 2013 Cuma

The Secret of Life - Ileana Surducan

kaynak: http://ileanasurducan-fr.blogspot.com/

“Hakikat” Neydi?





Belki ezelden böyleydi. Yeni fark ettim.

Belki hiç "hakiki" olmadı, insanlar, olaylar, ölenler, kalanlar...

Yine de ayakta kalan gerçeğe en yakını temsil ediyordu ve "temsil" ettiği andan itibaren hakikatten uzaklaşıyordu.

"Bayraklı bir adam Ankara Kızılay'da polis üniformalı biri tarafından 4-5 metre mesafeden hedef gözeterek vuruldu."

İzlediniz mi?

İzledim. Gördüm.

Gerçek mi? 

Gözün gördüğünden akıl neyi saklamaktadır, saklamak istemektedir.

"Hakiki" olanın derinliği gereksiz bilgiyle çevrelendikçe gördüklerimizden uzaklaşıyoruz, bilgi alanımız genişliyor, seyrekleşiyor, dağılıyor. Gözümüzün saf bilgisinden, katiliğinden uzaklaşıyoruz. 

"Mavi üniformalı biri elinde bayrak olan birini silahını çekip vurdu."

Bunu ispata gerek bırakacak bir soru işaretine dönüştürmek ne demek?

“Sanat” olabilir mi?

“Hakiki” olanla oynayarak bürokrasi sanat mı yapmaktadır? Ne sanatıdır bu?

Ağabeylerim ablalarım, gün geçtikçe neleri kaybettiğimiz üzerine sayfalar dolusu derin analizler yapıldı, yapılıyor, yapılacak...

O sulara girmek haddim değil elimden de gelmez. 

Lakin bildiğim şudur "hakikat" gün aşırı gözümüzün önünden çalınıyor. 

Burada derin komplo teorilerine falan girecek değilim zaten ihtiyaç yok. 

Gördüğümüzden şüphe eder hale geliyor, getiriliyoruz. Net.

Bunu edebiyatın incelikli bağlacı ile yapmak huy olmuş, gelenek olmuş, sürüp gidiyor.

Herşeyin başı "ama" bağlacı.

Vuruldu "ama" teröristti.

Vuruldu "ama" gitmeseydi

Vuruldu "ama" ...


“Vuruldu.” 


Önüne arkasına herhangi bir bağlaç getirmeden bu “hakikat”i söyleyemediğimiz, yalın bırakamadığımız ve tekrarlayamadığımız sürece gerçeklik algımızda delikler oluşturmak mümkün oluyor.


Hakikat belki ekonominin anlatıldığı raporlarda, sunumlarda, briefinglerde virgülü bir sağa bir sola kaydırarak oynayabileceğiniz birşey olabilir. 

"Cari açık var "ama" Gayri safi milli hasıla..." 

cümleleriyle ekonomik "Hakikat"leri Einstein'ı utandıracak şekilde görecelilik sularına salabilirsiniz.

Lakin insan hayatı "görecelilik" kaldırır mı?

Ölüm "ama" barındırır mı?

"Bayraklı bir adam Ankara Kızılay'da polis üniformalı biri tarafından 4-5 metre mesafeden hedef gözeterek vuruldu." 

Umut Ali



"abi seviyorsan git konuş bence"


Tom Baxter "Tell Her Today."
from phil tidy on Vimeo.

8 Ekim 2013 Salı

pier paolo pasolini



"diri diri yakılan,
bir kamyon lastiği altında ezilen
çocuklar tarafından bir incir ağacına asılan
ama hala alınacak yedi, sekiz canı bulunan
bir kedi gibiyim.


çünkü ölüm,

başkalarıyla iletişimde bulunamamak değil, anlaşılamamaktır başka insanlar tarafından…"